|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
<=Film dizi & Şarkı sözleri=> |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Teşekkür Panosu
|
|
Sitene Ekle
|
Web Sitemize Hos Geldiniz! www.cakil.adresiyiz.com
|
|
|
|
|
|
 |
|
Bukadar Sevebilir Misin |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bukadar Sevebilir Misin
Bir otobüs durağında
karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk
karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek
için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynıotobüse bindiler. Gençtiler, çok
genç... Birbirileriyle konuşacakcesareti bulmaları biraz zaman aldı ama
sonunda başrdılar. İkisi de her
sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı
arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise
ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden
evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına
geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre
sonra...
Okullarını bitirince hemen
evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız
kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir
şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir
doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına
uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen,banka hesabında para kalmadığı için ya
da tam tersine o hesabı daha da
kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi
onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de
büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi
sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, “bütün mutlulukların bizim
olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam
ettiler
hayatlarına. Çocuk yerine,
sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi kadın,
sımsıkı sarılıp adama ve adma “Hayır, ben senin için ölürüm”
diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın
üzerinde bir not görürdü kadın, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci
rafına bak....” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu,
“Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın
unutma” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları
okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek,kimi zaman
en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı...
Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi
zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa
aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman
buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha
az çalışmaya karar verdiler.Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesin de
hasta kabul etmeye başladı.Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece
özel projelerde görev aldı.Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir
gün sahilde dolaşırken,harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde
“satılık” levhası asılı olan.
“Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama. “Bu
viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile.
Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi
yapalım burayı.“Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?”
diye yanıt verdi adam. “Amerika’daki tıp kongresinden döner
dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir
artık....”
Sadece bir hafta ayrı
kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya
giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde
kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,kocasında bir tuhaflık
olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan
kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği
projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: “Canım, o ev
bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi
unut...”
Mutsuzluk,
mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir.
Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için
yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat”
diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz
biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara
çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu
yüreği...
Bir gün, çocukluğunun,
gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken,
“Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım” diye sözünü
kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki
restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen.Sonra sarmaş dolaş
biniyorlar arabaya....”
“Sus, sus çabuk, duymak
istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın. Onca yıllık
arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün,öğle vakti o
restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının
sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı
genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına
nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez,
bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de
yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla
duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık
aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden.
Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni”
diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi
nefretle...
İlk celsede boşandılar...
Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı.
Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.Adamın,
sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız
kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor,
aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretinalması için
dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her
şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.
Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında,
karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne yüzle geliyorsun”
diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. “Lütfen, içeri girmeme izin
ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın. Kanepeye ilişti
ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: “Hiçbir şey göründüğü
gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü.Geçen yıl
Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir
senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla
birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için,
benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi.
Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı.. Oysa ilk
karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu.
Tedavi
görüyor ve kurtulacağına
inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda
yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...” Gözlerinden akan yaşları
durduramayacağını biliyordu kadın.Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline
tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış
bir sürü kağıt duruyordu kutuda.İlk kağıtta, “Lütfen bütün notları
sırayla oku bir tanem” diyordu...
Sırayla okudu; “Seni çok
sevdim”,
“Seni sevmekten hiç
vazgeçmedim”,
“Senin için
ölürüm derdin hep, doğru söylediğini
bilirdim.”
“Fakat
benimiçin ölmeni istemedim”
“Şimdi bana söz vermeni istiyorum.”
“Benim içinyaşayacaksın,
anlaştık mı?”
son kağıdı eline
alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...
Ve son kağıtta şunlar
yazılıydı:
“Sahildeki evimizi senin
çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman
terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor
olacağım....”
'' Basta Abartili Gelebilir Ama iyice okuyunca Farki Anlicaksiniz...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
DUYURU PANOSU | | Sitene Ekle |
Sizden gelen Sözler
|
|
Sitene Ekle
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
www.cakil.adresi.com |
|
|
|
|
|
|
Web Sitem Hakkında Yorumlarınızı Önemsiyorum....
İletişim Sayfasısına Yorumlarınızı Bekliyorum...
|
|
|
|
|
|
 |
|
Reklamlarınız için |
|
|
| |