|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
<=Film dizi & Şarkı sözleri=> |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Teşekkür Panosu
|
|
Sitene Ekle
|
Web Sitemize Hos Geldiniz! www.cakil.adresiyiz.com
|
|
|
|
|
|
 |
|
Korkunç ve ilginç olaylar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Genç bi kız ailesinin evde olmadığı bi akşam arkadaşlarını davet etmiş. Kız kıza yemişler, içmişler, derken içlerinden biri “Hadi cin çağıralım” demiş. Ev sahibi kız da hiç inanmazmış böyle şeylere ama arkadaşlarına ayıp olmasın diye kabul etmiş. Harfler kesilmiş, fincan ortaya konmuş ve elele bir masanın etrafında daire olunup cin çağırma olayına girilmiş. Cin gelmiş gelmesine ama bizim kız hala fincanı arkadaşlarının ittiğini düşünüyomuş. Bi ara fincan hızlı hızlı harflere giderek şöyle demiş: “İçinizde bana inanmayan biri var. Yarın saat 4’te o kişiyle tavla oynamaya geleceğim!” Kızlar feci tırsmıslar ama ev sahibi kız hala dalgasındaymış işin. Saat çok geç olmadığı halde seans hemen bitirilmiş ve kızlar evlerine dağılmış.
Bizimki zaten o tür şeylere hiç inanmadığından cin olayını ertesi sabah unutmuşmuş bile. Öğlene doğru telefon çalmış. Arayan, kızın çok sevdiği, çok iyi anlaştığı teyzesiymiş, “Bugün içimde bi sıkıntı var, evdeysen bi ara sana uğruycam. Dertleşelim biraz” demiş. Kız da sevinmiş teyzesini görecek diye, “Hemen gel, ben de seni çok özledim” demiş.
Kız, teyzesini hakikaten dertli ve solgun görmüş. Hoşbeş etmişler ama teyze hala dalgınmış. Kız,“Teyzecim sen konuştukça daha kötü oldun, istersen başka bişey yapalım” demiş. Teyzesi de “O zaman tavla oynayalım. Ne zamandır seninle oynamadık. Kafam dağılır biraz” demiş. Kız tavlayı almaya giderken bi gece önceki olay aklına gelmiş, “Meğer benim teyzem cinmiş” deyip gülümsemiş.
Kızla teyzesi güle oynaya tavla oynarken bi ara teyze tuvalete gitmek için kalkmış. O içerdeyken telefon çalmış. Arayan kızın babasıymış. Adamcağız çok üzgün bi sesle konuşuyomuş: “Kızım teyzen öğlen bi trafik kazası geçirdi. Durumu çok iyi değildi ama Allahtan ümit kesilmez deyip sana haber vermedik ama az önce teyzeni kaybettik, başımız sağolsun…”
'O Bir Cadı' Deyip,8 Yaşındaki Kıza İşkence Ettiler
8 yaşındaki Afrikalı kız, cadı olduğuna inanan teyzesi ve yakınları tarafından işkence edildi. Küçük kız ölümden son anda kurtarıldı...
Ancak ortaçağ Avrupa'sında görülebilecek bu olay İngiltere'yi sarstı. Ailesi öldükten sonra Angola'dan İngiltere'deki teyzesinin yanına gelen kız, 7 yaşındaki bir diğer çocuğun "Havada uçuyor. Hepimize kara büyü yapıyor. O bir cadı" suçlamalarına maruz kaldı. Bunun üzerine teyzesi ve arkadaşı Sita Kisanga uğursuzluk getireceği düşüncesiyle küçük kıza işkence etmeye başladılar.
Gözüne biber sürdüler
Yakınlarının da katıldığı işkenceler sırasında çocuğun gözüne acı biber sürüldü, vücudunun bir çok yeri bıçakla kesildi ve dövüldü. Daha da ileri giden kadınlar çocuğu bir çamaşır torbasına koyarak bir nehre atmak istedi. İçlerinden birinin fikir değiştirmesiyle son anda kurtulan küçük kız tedavi için hastaneye kaldırıldı. İşkencelere katılan 3 kadın ve l erkek ise tutuklandı
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>><<<<<<<<<< <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
david copperfield ın gerçegi
Bildiğimiz gibi david copperfield garip numarlarıyla herkesi etkilemektedir.peki bu nasıl oluyor hiç düşündünüzmü??işte işin gerçeği
Bilindiği gibi bazı insanlar cinlerle işbirliği yapabilmektedir.Bunun için insan ve cin arasında bir söleşme yapılmaktadır ve cinler kullanılmaktadır.(bilmeyenlere çok garip gelebilir)david copperfield'in bir ifritle sözleşmesi vardır.ifritinde binlerce cinden oluşan bir ordusu vardır.ayrıca 5 kuvvetli cinde bu ifrite yardım eder.İşte bu cinlerden müteşekkil bir ordu,onu taşırlar.Davidin biraz havaya yükselmesi için binlerce cinin bir araya gelip onu kaldırması gerekir yani davidi bir ip veya onun gibi bişey kaldırmaz.Ayrıca davidin sanduka içine yatırıp kestiği kızda insan şekline girmiş bir cinnidir.Sandukanın kapakları kapatılınca cinni kaybolur.Sanduka ikiye ayrılır.Seyirciler kız ikiye bölündü zanneder.Daha sonra sanduka birleştirilince cin yeniden kız şekline girip gözükür.Bu hadise cine hiçbir zarar vermez.
Tabi bu anlattıklarıma pek fazla kişinin inancağını sanmıyorum ama durum böyle.Daha fazla bilgi edinmek için kitaplara bakabilirsiniz.Gerçekten çok enteresan ve değişik olaylar var insan-cin atasında.Tabi kitap alacaksanız iyi birşey bulmalısınız.çünkü piyasada çok fazla sayıda abuk-subuk kitap bulunmakta.Eğer cinlerle ilgili kitap alacaksanız -cinler alemi,muhammed isa davud,demir yaynları-tavsiye ederim.böyle kitapları daha çok dini yayınlar satan yerlerden alın.çünkü diğer kitabevlerinde birçok saçma ve yanlış kitap var.
'Cin' paniği şehir boşalttı
Sudan'ın başkenti Hartum'da bazı evleri "cin sardığı" iddiası büyük paniğe neden oldu. Panik, bazılarına şehri terk ettirdi.
Hartum'da bazı evleri cin sardığına inanan halk, kendilerini korumak için hocalara akın etti. Cinli olduğu iddia edilen evler bir bir boşaltılırken, ev sakinlerinden bazılarının başka şehirlere taşındığı öğrenildi.
Hartum Üniversitesi Farmakoloji Profesörü ve Uluslararası İman Araştırma Merkezi Genel Müdürü Tigani Hasan iddiaları doğrulayarak, cinlerden korunmanın tek yolunun Kuran'ı Kerim olduğunu ifade etti.
Tigani Hasan bu gibi olaylara Sudan'da sıkça rastlandığını belirterek, "Cinler şeytani ve rahmani olarak ikiye ayrılır. Bazı insanlar, cinlere inanmıyor; ancak Kuran-ı Kerim'de açıkça bahsedilmiştir. İnanmayanlar El-Cin suresini açıp baksın. Cini göremiyoruz ama olduğunu biliyoruz. Elektriği nasıl dokunamadan hissedemiyorsak, rüzgarı göremiyorsak ancak hissedebiliyorsak, cin de böyledir" dedi.
Cinlerle ilgili sorunların ancak Kur'an-ı Kerim sayesinde giderilebileceğine işaret eden Hasan, "Bunlar sabırla olacak şeyler. Okunacak ayetler ve sureler zamanla etkisini gösterecektir. Çünkü yapılan büyüler de, ilacı da zamanla yerini bulur. İzlenecek bu yol, insanları göz değmesi, şeytan ve cinlerden uzak tutacaktır. Bu nedenle açmış olduğumuz poliklinikte özellikle bu gibi sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bu Sudan'da görülen bir şey. Her yerde bu polikliniklere rastlayabilirsiniz" diye konuştu.
Cinlerin seçici davrandığını da belirten Hasan, "Örnek olarak cinler güzel evleri seçebiliyor; ancak onlar her zaman necaset ve pislik ortamlarda yaşıyor. Bu nedenle genel olarak boş evleri yada mezarlıkları seçebiliyorlar. Cinler, mezarlığı kendileri için 5 yıldızlı otel gibi görüyor" şeklinde konuştu.
Hartum'da cin olaylarının genelde lüks villalarda olduğunu hatırlatan Hasan sözlerini şöyle tamamladı:
"Mesela bahsedilen evlerden biri Nil'e karşı çok güzel bir evdi. Ev sahibi evinde oturamadı; çünkü cinler rahat bırakamadı. Ondan sonra evine gelen 4 kiracı da cinler tarafından rahatsız edildi. Kim o eve giderse 1 hafta sonra çıkar. Bu doğal; çünkü çok güzel ve sakin bir yer. Burası cinler için uygun bir mekan olabilir."
Öte yandan, kendisine büyü yapıldığını hisseden veya evinde cin olduğu düşünenler, poliklinikte tedavi olmaya çalışıyor. Bir çok branşta görevlinin bulunduğu poliklinikte dualar, ayetler ve sureler okunarak hastalara çare aranıyor.
Tuzlu kahve
Çok iyi bir hikaye gerçek olay bu buyuk ihtşimalle gerçekten etkilendim
Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O gün pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin sonunda kizi kahve içmeye davet etti. Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi.. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.." Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti.. Kahveye tuz!.. Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi.. Delikanli anlatti: "Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar.. Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.." Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti. Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan biri.. Ev duyusu olan biri.. Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti. Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda.. "Sevgilim, bir tanem.. Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan.. Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her defasinda korkudan vazgeçtim. Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.." Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam islatti. Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu.. Gözleri nemlendi kadinin.. "Çok tatli!.." dedi..
Coca Cola'nın Anlamı Nedir?
Yahudi asıllı, gelirinin bazen bir kısmını bazen de tamamını İsrael'e vererek, Filistindeki vahşetin ve insanlık dışı o katliamın ortaklarından birisi de Coca Cola şirketidir. Üzülerek belirtmek gerekiyorkı; O şirketinde ayakta durmasını sağlayan yine biz müslümanlarız. Yani içtiğimiz her şişe cola ile Filistindeki kardeşimize bir mermi atmış oluyoruz bir nevi.
Coca Cola'nın ne anlama geldiğini düşündünüzmü hiç?
İşte bunun cevabı:
Coca Cola yazısını yansıtmalı olarak ters çevirdiğinizde arapça bir yazı teşkil etmektedir. Ve de bu yazıda "La Muhammed La Mekka" yazısı ortaya çıkmaktadır. "La" arapçada olumsuzluk ekidir. Yani bu cümle o zaman: "Muhammedi ve Mekke'yi ortadan kaldırmak" anlamını taşımaktadır. İnanmak güç ama ne kadar cahil olduğumuzu kendi gözlerimizle görmeye ne dersiniz?
Bir Bebeğin Günlüğü
5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var
olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.
Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya!
Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve
benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri
seveceğim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil
ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana
geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem
beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı.
Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler
dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde
cümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek.
Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle
konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim...
Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya... Hem
sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle
değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir
kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak.
Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde
iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor
musun anne?
2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da
biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım
seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasım: Ah evet... Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi..
Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış.
Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının
arasında olacağım...
25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun
farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..
10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum,
dudaklarım ve yanağım var... Anneme benziyorum galiba...
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun.
Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını
görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada
gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim,
babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız.... Mutlu olacağız.
Gülüşeceğiz..
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin
seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun?
Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı... Hiç duymadığım
bir şey bu... Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım,
yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de
söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka... Beni
koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?
28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor
böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle
niye konuşmuyorsun anne? Anne... Anne... Anneciğim... Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap... Anne... Kolumu çekiyorlar anne... Canım yanıyor anne... Anne... Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne... Anne kalbimi parçalıyorlar... Anneciğim... Anne... Anne... An... Ah!
Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun!
Dileğin hikayesi
mutlaka sonuna kadar okuyun
Dilegin Hikayesi
Bu olay, Marmara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nü
1993 yılında bitiren Dilek isimli bir kızın başından
geçmiş.
Böyle anlatılıyor, soyadı yok)
Dilek bir gün okuldan çıkmış, durakta minibus bekliyomuş.
Yalnız
korkunç
yağmur yağıyormuş bu arada.
Kızın önüne bir araba yanaşmış. İyi giyimli, temiz yüzlü
bir
genç,
yanlış anlamayın n'olur.
Ben de yakın zamana kadar öğrenciydim. Islanmayın, gelin
ben
sizi
uygun
bi yere kadar bırakayım" demiş.
Dilek, başta biraz tereddüt etmiş ama çocuğun iyi niyetine
inanmış ve
arabaya binmiş.Yolda sohbet filan etmişler.Hoslanmışlar
birbirlerinden.
Çocuk, "lütfen izin verin sizi evinize bırakayım. Bakın
yağmur
da
iyice
hızlandı"
demiş, Dilek kabul etmiş tabii. Sohbet iyice koyulaşmış.
Kızın evine gelmişler, bu arada telefon değiş tokuşu
yapmayı da
ihmal
etmemişler.
Dilek çok etkilenmiş çocuktan. O hafta her telefon
çaldığında
yüreği
hop
etmiş, "Ay benimki mi arıyor?" diye telefona koşmuş.
Ama arayan olmamış maalesef.
Dilek yüzünü kızartıp çocuğu aramaya karar vermiş, "Belki
numaramı
kaybetmiştir,n'olucak ki ben arasam"
deyip kandırmış kendini.Telefonu ağlamaklı bi kadın sesi
açmış.
Meğer teyze,bizim çocuğun annesiymiş ve hıçkıra
hıçkıra,oğlunun
trafik
kazasında öldüğünü söylemiş.
Anlattıklarından Dilek anlamış ki, çocuk onu bıraktıktan 5
dakika
sonra
yapmış kazayı.
Keşke eve bırakmasaydı. Benim bunun sorumlusu" diyerek
hemen
kendini
suçlamaya başlamış.
Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden adresi almış,
"En
azından
başsağlığına gideyim bari" diye düşünmüş.
Ziyaret ağlamaklı ve de yaşlı geçmis.Ayrılma vakti
geldiğinde
iyice
havaya giren kız, "Bana oğlunuzdan bi hatıra verir misiniz?
Onu gerçekten çok sevmiştim" demiş.
Bunun üzerine anne içeriye gitmiş,döndüğünde elinde çocuğun
kaza
günü
üzerinde olan gömlek varmış.
Üstelik de hala kanlar içindeymiş gömlek.
Dilek çok kötü olmuş, gömleğin niye saklandığı! ve niye
ona
verildiği
anlamsızlığına rağmen yine de kadını kıramayıp almış kanlı
gömleği.
Ama eve gelir gelmez ilk işi gömleği yıkayıp ütülemek
olmuş.
Bütün gece gömleğe baka baka, ağlamış. Sürekli de, "Onu
ben
öldürdüm,
onu ben öldürdüm" diye tekrar ediyormuş kendi kendine.
Artık ağlamaktan bitap düştüğünde gömleği yastığının altına
koymuş ve
yatmış.
Sabah uyandığında kendini daha iyi hissediyomuş.
Ama yastığı kaldırdığında bir de görmüş ki gömlek yine
kanlar
içinde.İnanamamış bu duruma.
"Herhalde dün o kafayla iyi yıkayamadım" diyerek yeniden
yıkamış
gömleği.
Ama ertesi sabah da hiç bi değişiklik yokmuş gömlekte, yine
kanlar
içindeymiş.
Bunun üzerine Dilek girdiği ruhsal çöküntünün de
etkisiyle bir
hocaya
gitmeye karar vermiş.
Çünkü başına gelen olayı mantıksal olarak bir türlü
açıklayamıyormuş.
Çevresinden edindiği bilgiyle değerli bir insan olan Rıza
hocayı
bulup
olayı başından sonuna anlatmış.
Rıza hoca uzun uzun dualar okuduktan sonra Dilek? e
gömleği
neyle
yıkadığını sormuş.
Dilek de tam iki kez deterjanla yıkadığını, ilk başta
gömleğin
temizlendiğini fakat sabah tekrar kanlar içinde olduğunu
ağlayarak
anlatmış.
Bunu duyan Rıza hocanın gözleri faltaşı gibi açılmış ve
ellerini
Dileğin
kafasına dokundurarak sorunun çözümünü söylemiş :
"A benim salak kızım, hiç normal deterjanla kan lekesi
çıkar mı?
Hem
renkli hem de renksiz çamaşırlarında ARİEL kullanmalısın!"
hehehehehe... nasıl??? Gıcık oldunuz değil mi?
Fransız bir adamın trajikomik intihar vakası.
1998'de bir Fransız oldukca karmaşık bi intihar girişiminde bulundu. Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bi ip bağladı, ipi de büyük bi kayaya bagladi. Sonra zehir içti ve kendini ateşe verdi. Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ates etti! Ama devamı daha ilginç. Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesti, böylece adam suya düştugünde asılı kalmadı.Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmadı aynı zamanda onu şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağladı. Sudan bir balikçı tarafından çıkarılıp hastahaneye götürülen adam orada hipotermi (vücut ısısının aşırı düşmesi)den dolayı öldü..
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
DUYURU PANOSU | | Sitene Ekle |
Sizden gelen Sözler
|
|
Sitene Ekle
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
www.cakil.adresi.com |
|
|
|
|
|
|
Web Sitem Hakkında Yorumlarınızı Önemsiyorum....
İletişim Sayfasısına Yorumlarınızı Bekliyorum...
|
|
|
|
|
|
 |
|
Reklamlarınız için |
|
|
| |